21 Eylül 2007 Cuma

BİR RAMAZAN GÜNÜ!...

Günler tatlı bir koşturmacayla geçiyor yine. İşten çıkıp eve gittiğimde, iftar vaktine öyle az bir zaman kalmış oluyor ki, yemekleri nasıl hızla yaptığıma ben bile şaşırıyorum. Mesela dün akşam hayatımın en hızlı sebzeli bulgur pilavını yaptım. Ama gerçekten zamanın kısalığına rağmen tadı her zamankinden güzel olmuştu. Ben bunu içinde bulunduğumuz mübarek günlerin hikmetine bağlıyorum.
Bulgur pilavını nasıl yaptığıma gelince(herkesin bildiği bir tarif ama her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdırdan yola çıkarak bu tarifi de yazıyorum); öncelikle soğanları minicik doğrayarak tereyağını erittiğim tencereye koydum, üzerine dilimleyerek dondurucuda muhafaza ettiğim yeşil köy biberlerini ekledim ve bir miktar kavurdum(böylece kışın bile biber koyduğum her yemekte köyümün kokusunu duyacağım), minik minik doğradığım patatesleri de ekledim ve patateslerin rengi dönene kadar kavurmaya devam ettim, sonra küp doğranmış domatesleri ve yıkayıp süzdüğüm pilavlık bulguru ekledim ve 3-4 dakika daha kavurdum. Et suyu tabletin yarısını ve bir miktar tuz da ekledikten sonra sıcak suyu koyarak pilavı pişmeye bıraktım. (Normalde et suyu tablet yerine et suyu koyuyorum) Pilav suyunu çektiğinde, demlenmesi için üzerine havlu kapatarak bir kenara bıraktım.
Oldukça lezzetli olduğunu yine ben söylemiyorum:) Sevgili kardeşim Deniz ve eşimin fikirleri bunlar.
Tabi bu akşamın yemeğini de dün akşamdan yapmayı ihmal etmedim. Sosyete mantısı, rus salatası ve zeytinyağlı bezelyeyi hazırlayarak buzdolabıma koydum. Buyrun gelin, akşam iftarı bizde yapalım!(bu tarifleri de daha sonra yayınlayacağım)
Ne güzel olurdu değil mi sevgili dostlar birlikte iftar açabilmek. Dostlarımla iftar açmayalı çok uzun bir süre oldu. Eskiden arkadaşlar bize iftara gelirdi, hep birlikte neşeyle sofrayı kurar, heyecanla ezan okunması bekler, huzurla yerdik yemeğimizi tatlı bir sohbet eşliğinde. Sonra gece olup herkes uyuduğunda, biz sıkı dostların muhabbeti daha da koyulaşır, sahura kadar sürerdi. Sahur yaklaştığında Gülden'in "hadi canım, bu saatte olmaz, üşenmiyor musun" nidaları eşliğinde belki bir poğaça yada börek yapardım. Sonra annemleri uyandırırdık sahur sofrasına. Ne güzel günlerdi...
Ne zamanki gurbet günleri başladı, ne zamanki gönüllerin gurbeti başladı işte o zaman sona erdi bu güzel zamanlar.Şimdiyse elimden "sağlık olsun" demekten başka bir şey gelmiyor.
"Sağlık olsun" ve "Gönüller bir olsun"!

2 yorum:

  1. evet hemşo nerde o eski iftarlar... hep birlikte Antep'te yaptığımız ilk iftar vardı Çınar Restoranda. sonra pikniler, antep te arayıpta sizin evin ordaki park da bulduğumuz yeşillikte yaptığımız piknikler...evet ancak ve ancak sağlık olsun diyebiliyoruz. Çünkü o günleri yaşamakta güzeldi...yoksa nasıl olurda hatırlardık bu güzellikleri...YA hemşo buarada senin yemeklerini tadanlar ferdi, coşkun ve deniz...ya bunlara bişey olmasın yazık olmasın dağ gibi heriflere...şaka..şaka...kendine iyi bak. görüşmek dileğiyle...herkese selamlar..

    YanıtlaSil
  2. Evet deryacım yeter ki sağlık olsun gönüller bir olsun demekten başka çaremiz yok.Çok özledim ailemle ve dostlarımla yaptığımız iftarları ve o tatlı son dakika telaşlarını.Üst üste kaç cuma geçti biliyomusun valizimi alıp elime, arkadaşlar ben haftasonu tatilimi geçirmeye memlekete gidiyorum (onlarında yinemi gidiyosun dediği)ve o 5 saat yolculuğun her saniyesinin daha da bir uzadığı yolculukları, yolun sonundaki göreceğim canları düşündükçe içimde canlanan o heyacanı ve sevinci özledim.Neyseki bayrama az kaldı.Umarım özledimini çektiğim insanların hepsini bir arada görebilirim.
    Kendine çok iyi bak canım yarın görüşmek dileğiyle

    YanıtlaSil

Yorumlarınızı bekliyorum:)