30 Ekim 2007 Salı

MUHABBETE ORTAKLIK EDEN BİR DİLİM TART!

Üç günlük bir tatilin ardından yine başladı iş günleri. Ancak gerçekten dolu dolu bir hafta sonu geçirdim ve sevdiğim insanları evimde ağırlama fırsatı buldum. Cumartesi akşamı gelen misafirlerim için hızlı bir hazırlık yapmam gerekiyordu. Bu nedenle çok zaman gerektirecek bir şeyler hazırlayamadım ancak kısa zamana sığdırılan lezzetler de oldukça beğenildi.Peki mönüde neler vardı? Peynirli poğaça, sodalı börek, elmalı kurabiye, vişneli tart, kabak tatlısı, yoğurtlu havuç salatası, közlenmiş kırmızı biber salatası ve anneciğimin yaptığı salatalık-kırmızı pancar turşuları.(canım annem öyle de güzel yapmış ki, her mönüme eşlik etmeleri beni mutlu ediyor)

Bu mönüdeki lezzetlerin yapımını zaman zaman yayınlıyorum. O nedenle bugün yalnızca vişneli tartın tarifini vereceğim.
VİŞNELİ TART

Vişneli tartın hamuru için yarım paket margarin, yarım çay bardağı sıvıyağ, yarım çay bardağı pudra şekeri, vanilya, yarım paket kabartma tozu, bir yumurta ve aldığı kadar un kullanıyoruz.
Yumuşak bir hamur hazırlıyoruz ve hamurdan yumruk büyüklüğünde bir parça ayırıp, kalanını merdane ile açıyoruz. Tart kalıbını yağladıktan sonra, açtığımız hamuru üzerine yayıyoruz. Daha sonra vişne reçelini hamurun üzerine koyuyoruz(ben bir su bardağı kadar vişne reçeli kullandım, bu tarifi evinizde farklı reçeller varsa onlarla da uygulayabilirsiniz, bir de vişne reçelinin özellikle tanelerini kullanmaya çalışırsak daha güzel bir sonuç elde ederiz) Reçelin üzerine kavrulmuş fındıkları bütün halde koyuyoruz, (yaklaşık bir su bardağı fındık, ama fındık yoksa ceviz de kullanabilirsiniz, önemli olan ezilmemiş, bütün halde olmaları) Daha sonra ayırdığımız hamurdan parçalar kopararak ince rulolar yapıyor ve tartımızın üzerine kare kare kafeslerle örüyoruz. Isınmış fırına veriyoruz tepsimizi. Fırından çıktığında ılıtarak, üzerine pudra şekeri serpiyoruz.
Afiyet olsun.
Öyle güzel oldular ki çayımızın yanında vişneli tartlarımız. Tabi en önemlisi de tartın ortaklık ettiği koyu muhabbetlerimiz. İçim ısındı birden, çaydan değil, muhabbetten!..

24 Ekim 2007 Çarşamba

İÇLİ KÖFTE, CEVİZLİ MAKARNA, FARKLI BİR SALATA... VE SÜRPRİZ BİR SOFRA...

Dün akşam eşim eve biraz gecikeceğini söylediğinde sevinmedim desem yalan olur. Çünkü ona sürpriz yemekler hazırlayabilmek için zaman kazanmıştım. Hemen eşimin çok sevdiği bir yemek olan içli köftenin hazırlıklarına başladım.
Öncelikle bir miktar kıymayı, biraz tereyağında kavurdum, ardından ince doğranmış soğanları ekledim, soğanlar biraz kavrulduktan sonra salça ve tuz, karabiber ekledim. Tamamen kavrulduğuna emin olduğumda bir miktar iri çekilmiş cevizi de içine ekledim ve karışım hazır hale geldi. Ilıdıktan sonra buzdolabına kaldırdım.
3 su bardağı incu bulguru 3,5 su bardağı kaynar su ile demledikten sonra, içine bir kaşık salça, tuz, bir yumurta, biraz kıyma, az karabiber ekledim ve iyice yoğurdum. Daha sonra bir miktar da un ilave ettim ve arada elimi suya batırarak biraz daha yoğurdum. Bu karışımdan cevizden iri parçalar kopararak, baş parmağımla içlerini oyarak incelttim ve buzdolabında donmuş olan kıymadan kaşık yardımıyla alarak içlerine doldurdum. Bir kısmını yuvarlak, bir kısmını da klasik içli köfte biçiminde yaptım ve kaynar tuzlu suda haşladım. Eşimin ikisinden de isteyeceğini bildiğim için bazılarını da haşladıktan sonra, kızgın yağda kızarttım. Ben dün akşam sadece yiyebileceğimiz kadarını pişirdim, geriye kalanını da buzdolabı poşetine koyarak, dondurucuya kaldırdım.
...VE MAKARNA!
Tek başına içli köftenin ağır olabileceğini düşündüğüm için ikinci bir yemek olarak çubuk makarna haşlayarak, cevizli ve peynirli bir sos hazırladım. Bu sos, oldukça lezzetli bir sos ve hazırlaması da çok kolay. Tereyağını tavaya alarak eritiyorsunuz, iri çekilmiş cevizleri ekliyor ve bir miktar kavuruyorsunuz, ardından evde ne çeşit peyniriniz varsa ekliyorsunuz ve peynir eridiğinde ocağın altını kapatıyorsunuz. Sıcakken sosu, makarnanın üzerine döküyorsunuz. Oldukça basit gördüğünüz gibi.
SALATASIZ OLMAZ!
Hep alıştığımız kaşık salatalarının yerine farklı bir salata yapmak için kolları sıvadım. Ekmeği küp küp doğrayarak az sıvıyağda tavada kuruttum. Ardından kıvırcık yapraklarını ellerimle parçalara ayırdım, salata kasesine koydum, üzerine yine ellerimle parçalayarak roka ekledim, bir domatesin kabuklarını soydum ve doğradım, kuruttuğum ekmekleri de ilave ettim, bir miktar peynir ve ceviz ile salatayı süsledikten sonra nar ekşisi, tuz ve zeytinyağı ile hazırladığım sosu üzerine gezdirdim. Gerçekten lezzetli bir salataydı.
Gerçekten göze ve mideye hitap eden bir sofraydı. Umarım dener ve siz de sevdiklerinizi mutlu edersiniz, şimdiden afiyet olsun.

22 Ekim 2007 Pazartesi

PEYNİRLİ POĞAÇA

Güzel bir poğaça tarifiyle günaydın demek istiyorum. Misafirlerinize ikram edebileceğiniz, lezzetli bir tarif.
Malzemeler:
1 su bardağı ılık su
Yarım paket yaş maya(42 gr.lık paketin yarısı)
3 tatlı kaşığı toz şeker
1 paket margarin(oda sıcaklığında)
2 yumurta(bir tanesinin sarısı üzerine sürmek için ayrılır)
1 tatlı kaşığı tuz(arzuya göre miktarı değiştirilebilir)
4-5 su bardağı un
İçi için: Peynir(arzu edilirse haşlanmış patates vb. malzemeler de konabilir)
Yapılışı:Unun ortasını derin bir kapta açarak, ılık su ve mayayı içinde eritin. Diğer malzemeleri de ekleyerek, yumuşak bir hamur hazırlayın. Üzerini örterek, iki misli kabarana kadar dinlendirin. Daha sonra kabaran hamurdan parçalar kopararak istediğiniz iç malzemeleri koyun ve ayırdığınız yumurta sarısını sürerek biraz daha mayalanması için bekletin, sonra fırına verin.
Ben aynı hamurdan minik pizzalar da hazırlıyorum. İçlerine evde ne varsa koyabilirsiniz. Tamamen yaratıcılığınaza bağlı. Kolaylıklar diliyorum sizlere.
Afiyet olsun.
İLK DEĞİLDİ, SON OLMASI İÇİN DUA EDİYORUZ...
RUHUNUZ ŞAD OLSUN KAHRAMAN ASKERLERİMİZ...
BAŞINIZ SAĞ OLSUN YAVRULARININ ÖZLEMİYLE YANAN YÜREKLER...
RABBİM HEPİMİZE SABIR VERSİN...
İLK DEĞİLDİ, SON OLMASI İÇİN DUA EDİYORUZ...

16 Ekim 2007 Salı

BAYRAM SABAHINDAN BİR TARİF!

Bayram sabahı kahvaltıda eşim ve ailesi için hazırladığım güzel bir tarif; Patates Köftesi.
Uzun bir zamandan sonra oldukça erken bir saatte kalkıp, eşim namazdan dönmeden bu tarifi hazırladım. Oldukça beğenildi, hatta ertesi sabaha da sipariş verildi fakat uyuyakalınca yapılamadı.
Bir miktar patatesi rendeleyerek derince bir kaba alıyorsunuz. Üzerine bir soğanı incecik doğrayarak ekliyor ve bir yumurta kırıyorsunuz. Daha sonra bir miktar un ve istenilen baharatlar ve biraz da maydanoz ile koyu kıvamda bir karışım hazırlıyorsunuz. Karışımdan kaşık kaşık alarak, bol kızgın yağda kızartıyorsunuz.
Eğer isterseniz üzerine baharatlı yoğurt sos hazırlayarak afiyetle yiyorsunuz.

4 Ekim 2007 Perşembe

YEMEĞİN BAŞI VE SONU; ÇORBA VE TATLI:)

Şimdi de Sevgili Binnur'cuğumun hafta sonu misafirlerine ikram etmeyi planladığı iki lezzeti sizinle paylaşmak istiyorum. Hepinizin bildiği tarifler ancak hatırlatmak istedim. Ve inanın mübarek ramazan ayında sıcacık bir yoğurt çorbası ve yenilebilecek en hafif tatlı olan güllaç harika oluyor. Şimdiden afiyet olsun...

GÜLLAÇ

Malzemeler:
6 Yaprak güllaç
1 litre süt
2,5 bardaktan biraz az şeker
Bir paket vanilya
Bir miktar ceviz

Süslemek için, nar taneleri

Yapılışı: Öncelikle süt ve şekeri tencerede bir taşım kaynatın ve soğumaya bırakın. El dayanacak ısıya geldiğinde içine bir paket vanilyayı ekleyin. Güllaç yapraklarından birini alıp tepsiye yayın ve üzerine kepçe ile süt gezdirin, biraz buruşturun. Diğer iki güllaç yaprağına da aynı işlemi uygulayın. Daha sonra ceviz serpin ve kalan 3 güllaç yaprağını da aynı şekilde süt-güllaç şeklinde sırayla buruşturarak tepsiye yayın. Kalan sütü de üzerine gezdirin ve üzerini kapatarak soğumaya bırakın. Servis aşamasında güllacın üzerine iri ceviz parçaları ve nar taneleri serperek, karelere kesin ve soğuk olarak servis yapın.


YOĞURT ÇORBASI

Malzemeler:
1 kase yoğurt
1 adet yumurta
2 yemek kaşığı un
2-3 diş sarımsak
Tuz
Bir miktar su

Üzeri için; tereyağ, kırmızı toz biber ve nane

Yapılışı:Un, yoğurt ve yumurtayı tencerenin içinde karıştırarak yavaş yavaş su ekleyin. Daha sonra elde ettiğiniz bu sulu karışımı, ocağa alın ve kaynatın, kaynarken içine sarımsak ve tuz ekleyin. Diğer taraftan erittiğiniz tereyağının içinde kırmızı biber ve naneyi hafif kızdırın, kaynayan çorbanın üzerine dökün, çorbanın altını kapatın. Bir tutam daha nane serpebilirsiniz.

ANNECİĞİM GELDİ!

Bugün yemek tarifi vermeyeceğim, çünkü annem geldi ve ben onun muhteşem yemeklerini yiyor, onunla olmanın tadını çıkarıyorum. Tabi aynı zamanda da bu akşam ne pişirsem sorusunu yanıtlamaya çalışmıyorum. Mutluyum:)
Karşılıksız olarak sevilmek ve her başın sıkıştığında birinin varlığını hissederek dahi güçlenmek, yeniden ayağa kalkmak gerçekten güzel bir duygu. Yanımızda yokken bile sıcaklığını hissettiren ulvi varlık "anne". Umarım Rabbim kimseyi annesinden ayırmaz ve hepimize onlara layık olabilmeyi nasip eder.

2 Ekim 2007 Salı

İKİ LEZZET VE BİR DOĞUM GÜNÜ MESAJI!

Sanırım koşturarak yemek yapmaktan sıkıldım. Ben yemeği sindire sindire, zevk alarak yavaşça yapmalıyım. Tabi bunun için iftardan sonra her akşam yemek yapmam gerekiyor. Ama bazı akşamlar gerçekten canım hiç birşey yapmak istemiyor, televizyonun karşısında tembellik etmek istiyorum. Malumunuz, böyle akşamların ertesi akşamlarında yemeksiz kalıyoruz:) Hepimizin böyle günleri vardır ya, evde hiç yemek yoktur ve gündüzden başlarsınız düşünmeye, "acaba ne yapsam?" Dün de benim böyle günlerimden biriydi ve uzunca bir süre ne pişirsem diye düşündüm. Sonra aklıma buzlukta duran haşlanmış taze fasulyelerim geldi ve hemen evi arayıp, kardeşime fasulyeyi buzluktan çıkarmasını söyledim. Akşam eve gittiğimde beni bekleyen taze fasulyeleri güzelce bir mısır unuyla harmanladım. Üzerine biraz tuz serptim. (itiraf etmeliyim ki en güzel fasulye tavasını annem yapar, hem de bizim köyün o tazecik fasulyeleriyle)Daha sonra kapaklı tavaya tereyağ koyarak eritirsiniz ve fasulyeleri yerleştirirsiniz.(yine bu da anneciğimin bana armağan ettiği, bizim köyün meşhur tavası, aynı zamanda da karadeniz tavası olarak bilinen yassı kapaklı tava. Ama eğer böyle bir tavanız yoksa, fasulyeleri bir tepsinin arka yüzüyle çevirebilirsiniz) Kızarıp kızarmadığını çevirerek kontrol eder ve kızarınca diğer yüzünü de aynı şekilde biraz tereyağ ilavesiyle kızartırsınız. Gerçekten muhtesem bir tat.

Dün akşam "mısır unu saatlerimdeydim" sanırım ki, bir de kuymak yapmak istedim, sıcacık çayın yanında şöyle ekmeğinizi bandırarak yiyebileceğiniz bir lezzet.Hele ki ekmeğiniz taş fırın ekmeğiyse değmeyin keyfinize. (Ankara'da taş fırın ekmeğini bulmak biraz zor ancak Halk Ekmek'in somun ekmeği de işimizi görüyor)
Kuymak için, tavaya(ki bu bakır tava olursa daha lezzetli olur) 2 yemek kaşığı kadar tereyağını koyarsınız, ardından bir kaşık kadar mısır ununu eklersiniz ve kokusu gelene kadar kavurursunuz. Ardından bir miktar sıcak su eklersiniz ve kaynayan karışıma varsa dil peyniri yoksa kaşar peyniri koyarsınız. (Ben ikisini karıştırarak koydum, ince ince dilimleyerek) Ocağı biraz kısarsınız ve peynirler eriyip tereyağ üste çıkana kadar pişirirsiniz. (Tabi eğer tuzsuz bir peynir kullanıyorsanız, tuz eklemeyi unutmayın.)

Kuymağı ilk kez, bir Eylül günü Trabzon'da, Zigana Geçidi'nin ardında, sisli bir öğleden sonra yemiştim. Hava öyle soğuktu ki, sıcacık kuymak, içimi ısıtmıştı. Umarım sizin de içinizi ısıtır ve benim gibi bu lezzetten vazgeçemezsiniz.
Afiyet olsun.
Bu arada bugün canım kardeşim Deniz'in doğum günü. Umarım hepinizin kardeşi vardır ve bu eşsiz sevgiyi tatmışsınızdır. Ona bakarken içim titriyor, sevginin ötesinde bir şeyler hissediyorum. Bunun adı "kardeşlik" olsa gerek. Bu akşam onunla ilgili planlarım var, umarım onu mutlu etmeyi başarabilirim. Seni çok seviyorum Deniz'im ve İyi ki doğdun...