26 Aralık 2007 Çarşamba
Dostum'a...
Sevgili Sevde'm, bu satırlar senin için. Aslında dostluk üzerine yazılmış tüm satırlar senin için. Umarım seni hakedecek bir dost olurum.
İnsan sevdiği insanların gözlerinde yaşı, sesinde hüznü görmek istemez ya, bilirsin, umarım hakettiğin kadar mutlu olursun her zaman...Umarım bir gün yine ayın kayboluşu bizim saatimiz olur, birlikte yudumlarız sıcak kahvemizi, kahkalarımız eş olur birbirine.
Umarım mutlu oluruz ay kayboldukdan sonra başımızı koyduğumuz yastıklarımızda, huzurlu...
25 Aralık 2007 Salı
BAYRAM KURABİYEMİZ VE SÜTLÜ İRMİK HELVASI
17 Aralık 2007 Pazartesi
BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN...
GÜL TATLISI
Hamuru için 1 bardak yoğurt, 1 yumurta, 1 bardağa yakın sıvıyağ, 1 paket kabartma tozu ve yeterince un ile karışımımızı hazırlıyoruz. (kulak memesi yumuşaklığında bir hamur olmalı ve çok fazla yoğrulmamalı)
Hamuru ikiye bölüyoruz ve birini alıp nişasta ile açarız.(çok ince olmamasına dikkat edin)
Üzerine biraz erimiş margarin sürülür ve margarin donana kadar hamur bekletilir. Daha sonra donmuş hamur rulo yapılır ve 2 parmak eninde kesilir. Kesilen hamurların açık olan iki tarafından bir tarafı parmaklarla hafifçe sıkılarak kapatılır ve diğer kısmı açık kalır. Açık kısım aşağı, büzülmüş kısım yukarı gelecek şekilde fincan tabağı büyüklüğünde açılan hamur, kızgın sıvıyağın içine atılır, kızartılırken tava hafif hafif sallanır, kızaran hamurlar alınıp, hemen soğuk şerbete atılır. Bekletilmeden şerbetten de çıkartılır ve servis tabağına alınır. Üzerine fındık yada ceviz serpilir, istenirse kaymak da konabilir ve afiyetle yenir.
Başlangıçta ikiye bölünen hamurun kalanına da aynı işlemler uygulanır. Oldukça lezzetli ve hafif bir tatlı.
Şerbetine gelince; 1 kg. şeker,1 kg.’den biraz az su, birkaç damla limon suyu.
Ağzınızın tadı hiç bozulmasın, bayramınız kutlu olsun.
14 Aralık 2007 Cuma
13 Aralık 2007 Perşembe
Bizim evde en çabuk tükenen kurabiye...
Malzemeler:
1 paket margarin
1 su bardağı şeker(varsa yarısını pudra şekeri koyabilirsiniz)
2 adet yumurta
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilya
Aldığı kadar un
Yapılışı:
Tüm malzemeleri karıştırarak yumuşak bir hamur elde edin.Elde ettiğiniz hamura, evinizdeki imkanlar doğrultusunda istediğiniz malzemeyi ekleyin. Ben bir seferinde kuru üzüm ve ceviz eklemiştim, bir seferinde de damla çikolata, üzüm ve fındık ekledim,başka bir zamanda da sadece ceviz ekledim. Yani tamamen yaratıcılığınıza ve damak zevkinize ayrıca evdeki imkanlarınıza bağlı.
Daha sonra hamuru eklediğiniz malzemelerle karıştırıp, cevizden iri parçalar koparın hamurdan ve yuvarlayarak şekil verin, yağlanmış tepsiye dizin, ısınmış fırında üzerleri pembeleşene kadar pişirin.
Eğer piştiğinde şekerinin az olduğunu düşünürseniz, pudra şekeri serpebilirsiniz, yada süslemek için benmari usulü erittiğiniz çikolatayı kullanabilirsiniz. Afiyet olsun.
12 Aralık 2007 Çarşamba
BİNNUR'DAN VİŞNELİ TART...
Patatesli Poğaça...
Sevgili Emoş'un Patatesli Poğaçası. Oldukça leziz bir poğaça. Ayrıca tazeliğini uzun bir süre koruyor ve pamuk gibi yumuşak oluyor. Malzemelere gelince, hamuru için 4-5 adet haşlanmış patates rendesi, 1 su bardağı sıvıyağ, 1 su bardağı ılık su, yarım paket yaşmaya, 3 tatlı kaşığı toz şeker ve 1 buçuk tatlı kaşığı tuz. Bir de aldığı kadar un. Tüm malzemeleri karıştırarak yumuşak bir hamur hazırlıyorsunuz. (Patatesten dolayı hamur biraz elinize yapışabilir. Bu durumda ellerinizi sıvıyağ ile yağlayarak hamura şekil verebilirsiniz.)Hamuru bir süre dinlendirerek, kabarmasını sağlıyorsunuz. Daha sonra istediğiniz iç malzemeyi kullanarak poğaçalarınızı hazırlıyorsunuz. Üzerine yumurta sarısı sürüyor ve ılık fırına veriyorsunuz. (ben her zaman tepsi mayası da yaparım)
Ve afiyetle yiyorsunuz. Ellerine sağlık Emoş'cuğum ve yüreğine sağlık sevgili kuzenim.
11 Aralık 2007 Salı
3 Aralık 2007 Pazartesi
Annemin kestaneli pudingi. .. Ben bayılıyorum.
19 Kasım 2007 Pazartesi
BEŞ ÇAYINDA AYŞE YENGEMDEYİZ!PERİŞAN KURABİYE VE HELVAYA BUYRUN!...
8 Kasım 2007 Perşembe
EVİMİZDE EGE RÜZGARLARI!..
30 Ekim 2007 Salı
MUHABBETE ORTAKLIK EDEN BİR DİLİM TART!
Bu mönüdeki lezzetlerin yapımını zaman zaman yayınlıyorum. O nedenle bugün yalnızca vişneli tartın tarifini vereceğim.
Vişneli tartın hamuru için yarım paket margarin, yarım çay bardağı sıvıyağ, yarım çay bardağı pudra şekeri, vanilya, yarım paket kabartma tozu, bir yumurta ve aldığı kadar un kullanıyoruz.
Yumuşak bir hamur hazırlıyoruz ve hamurdan yumruk büyüklüğünde bir parça ayırıp, kalanını merdane ile açıyoruz. Tart kalıbını yağladıktan sonra, açtığımız hamuru üzerine yayıyoruz. Daha sonra vişne reçelini hamurun üzerine koyuyoruz(ben bir su bardağı kadar vişne reçeli kullandım, bu tarifi evinizde farklı reçeller varsa onlarla da uygulayabilirsiniz, bir de vişne reçelinin özellikle tanelerini kullanmaya çalışırsak daha güzel bir sonuç elde ederiz) Reçelin üzerine kavrulmuş fındıkları bütün halde koyuyoruz, (yaklaşık bir su bardağı fındık, ama fındık yoksa ceviz de kullanabilirsiniz, önemli olan ezilmemiş, bütün halde olmaları) Daha sonra ayırdığımız hamurdan parçalar kopararak ince rulolar yapıyor ve tartımızın üzerine kare kare kafeslerle örüyoruz. Isınmış fırına veriyoruz tepsimizi. Fırından çıktığında ılıtarak, üzerine pudra şekeri serpiyoruz.
24 Ekim 2007 Çarşamba
İÇLİ KÖFTE, CEVİZLİ MAKARNA, FARKLI BİR SALATA... VE SÜRPRİZ BİR SOFRA...
22 Ekim 2007 Pazartesi
PEYNİRLİ POĞAÇA
1 paket margarin(oda sıcaklığında)
16 Ekim 2007 Salı
BAYRAM SABAHINDAN BİR TARİF!
4 Ekim 2007 Perşembe
YEMEĞİN BAŞI VE SONU; ÇORBA VE TATLI:)
GÜLLAÇ
Malzemeler:
6 Yaprak güllaç
1 litre süt
2,5 bardaktan biraz az şeker
Bir paket vanilya
Bir miktar ceviz
Süslemek için, nar taneleri
Yapılışı: Öncelikle süt ve şekeri tencerede bir taşım kaynatın ve soğumaya bırakın. El dayanacak ısıya geldiğinde içine bir paket vanilyayı ekleyin. Güllaç yapraklarından birini alıp tepsiye yayın ve üzerine kepçe ile süt gezdirin, biraz buruşturun. Diğer iki güllaç yaprağına da aynı işlemi uygulayın. Daha sonra ceviz serpin ve kalan 3 güllaç yaprağını da aynı şekilde süt-güllaç şeklinde sırayla buruşturarak tepsiye yayın. Kalan sütü de üzerine gezdirin ve üzerini kapatarak soğumaya bırakın. Servis aşamasında güllacın üzerine iri ceviz parçaları ve nar taneleri serperek, karelere kesin ve soğuk olarak servis yapın.
YOĞURT ÇORBASI
Malzemeler:
1 kase yoğurt
1 adet yumurta
2 yemek kaşığı un
2-3 diş sarımsak
Tuz
Bir miktar su
Üzeri için; tereyağ, kırmızı toz biber ve nane
Yapılışı:Un, yoğurt ve yumurtayı tencerenin içinde karıştırarak yavaş yavaş su ekleyin. Daha sonra elde ettiğiniz bu sulu karışımı, ocağa alın ve kaynatın, kaynarken içine sarımsak ve tuz ekleyin. Diğer taraftan erittiğiniz tereyağının içinde kırmızı biber ve naneyi hafif kızdırın, kaynayan çorbanın üzerine dökün, çorbanın altını kapatın. Bir tutam daha nane serpebilirsiniz.
ANNECİĞİM GELDİ!
Karşılıksız olarak sevilmek ve her başın sıkıştığında birinin varlığını hissederek dahi güçlenmek, yeniden ayağa kalkmak gerçekten güzel bir duygu. Yanımızda yokken bile sıcaklığını hissettiren ulvi varlık "anne". Umarım Rabbim kimseyi annesinden ayırmaz ve hepimize onlara layık olabilmeyi nasip eder.
2 Ekim 2007 Salı
İKİ LEZZET VE BİR DOĞUM GÜNÜ MESAJI!
Dün akşam "mısır unu saatlerimdeydim" sanırım ki, bir de kuymak yapmak istedim, sıcacık çayın yanında şöyle ekmeğinizi bandırarak yiyebileceğiniz bir lezzet.Hele ki ekmeğiniz taş fırın ekmeğiyse değmeyin keyfinize. (Ankara'da taş fırın ekmeğini bulmak biraz zor ancak Halk Ekmek'in somun ekmeği de işimizi görüyor)
Kuymak için, tavaya(ki bu bakır tava olursa daha lezzetli olur) 2 yemek kaşığı kadar tereyağını koyarsınız, ardından bir kaşık kadar mısır ununu eklersiniz ve kokusu gelene kadar kavurursunuz. Ardından bir miktar sıcak su eklersiniz ve kaynayan karışıma varsa dil peyniri yoksa kaşar peyniri koyarsınız. (Ben ikisini karıştırarak koydum, ince ince dilimleyerek) Ocağı biraz kısarsınız ve peynirler eriyip tereyağ üste çıkana kadar pişirirsiniz. (Tabi eğer tuzsuz bir peynir kullanıyorsanız, tuz eklemeyi unutmayın.)
Kuymağı ilk kez, bir Eylül günü Trabzon'da, Zigana Geçidi'nin ardında, sisli bir öğleden sonra yemiştim. Hava öyle soğuktu ki, sıcacık kuymak, içimi ısıtmıştı. Umarım sizin de içinizi ısıtır ve benim gibi bu lezzetten vazgeçemezsiniz.
Afiyet olsun.
25 Eylül 2007 Salı
MUZLU KOLAY PASTA
21 Eylül 2007 Cuma
BİR RAMAZAN GÜNÜ!...
10 Eylül 2007 Pazartesi
KÜÇÜK ŞEHİRLER, BÜYÜK TELAŞLAR...DAHA DA BÜYÜK MUTLULUKLAR...
Ve işte geldi sonbahar... Hafta sonunu Düzce'de geçirdim, biraz daha yukarılara doğru çıkarak köyüme gittim.Sıcaktan bunalan hücrelerim serinliğin etkisiyle feraha kavuştu. Olamaz böyle bir güzellik, her yer yemyeşil, sabahın dumanı ormanın üzerinde, ateş yanıyor çıtır çıtır, sarınıyorsunuz sıcacık yorganınıza. (Yanılmayın sakın, daha iki gün evvel yaşadıklarımı anlatıyorum, aralık ayı değil.)
Her mevsim başka güzel diye düşünüyorum, yakında bu güzelim çimlerin üzerine kar yağacak ve biz yine bir hafta sonu kaçamağında karların üzerinde kayak yapacağız. Ama bilinen o eski usullerle; en kaygan çuvalların üzerinde:)
Bir taraftan da içimde bir sevinç. Her yıl Ramazan ayı gelirken, içimde nasılını ve nedenini belirtemeyeceğim bir heyecan oluyor, bir kıpırtı... Şöyle bir baktım memleketime hafta sonu. Dedim kendi kendime küçük şehirlerde ne büyük sevinçler, telaşlar yaşanıyor böyle özel zamanlar için. Oysa büyük şehirlerde kaybetmişiz kendimizi, düşmüşüz hayat derdine. Oysa hayat yalnızca kendi karnını doyurmaktan mı ibaret? Karın doyurmanın da bir ruhani yönü olmalı diyorum kendimce. Unutmuşuz böyle güzel ayların faziletlerini, hazırlıklarını. Oralarda herkes alışverişe çıkmış, iftara gelecek olan misafirlerine en güzel yemekleri hazırlamak için, sahurda yemek için yufkalar açılmış, erişteler kesilmiş, tarhanaların en kokulu olanları hazırlanmış, tabi bir taraftan da biberler yıkanıyor en kırmızı salçalar için, turşuluklar seçiliyor pazar yerlerinde... Tatlı bir telaş gördüm bizim oralarda, benim insanlarımda. Hem kış karşılanıyor, hem de ramazan ayı...Ama yalnızca midenin yönlendirmesiyle değil, içlerindeki tuhaf sevincin rüzgarıyla.
Bir de Ankara'ya baktım sessizce. Alıştığımız gürültünün sessizliği, insanların umursamazlığı...Ah diyorum, keşke bu güzel günleri o küçük şehirlerde geçirebilseydim...
Elimizdekiyle yetinmek adına, küçük şehirlerin büyük mutluluğunu, küçük evimde, küçük ailemin içinde yaşatmaya karar verdim... En sevgi dolu yemekleri iftar soframıza taşımak adına, ramazan ayının mutluluğunu eşimle paylaşmak adına, küçük dünyamda büyük sevinçler yaşatmaya karar verdim...
6 Ağustos 2007 Pazartesi
İŞTE HUZURLARINIZDA WAFFLE...
3 Ağustos 2007 Cuma
RUHUM NEREDE KALDI? YİNE GEÇ KALDI!
30 Haziran 2007 Cumartesi
Bir fotoğraf...Fikir verir...
27 Haziran 2007 Çarşamba
NEFİS BİR KEK...
25 Haziran 2007 Pazartesi
KEDİ DİLİ PASTASI
18 Haziran 2007 Pazartesi
Yediklerimizin lezzeti midir bize mutluluk veren yoksa mutluluğumuz mudur yediklerimize lezzet katan?
Belirtmek istediğim bir şey daha var, yazdığım bu tarifler yalnızca güzel, huzurlu günlerimize bir nebze de olsa eşlik etmek içindir. Aslında çok da önemli şeyler değil yani. Eğer huzurlu bir sofrada oturuyorsanız, yediğiniz şeyler zaten size çok lezzetli gelecektir. Ama içinizdeki sıkıntıyla götürüyorsanız ballı kaymaklı lezzetleri ağzınıza, bir tat alamayacaksınız. O yüzden Rabbim önce güzellikleri görüp tat almamızı sağlayacak huzuru versin gönlümüze, yüzümüz gülsün, gönlümüzde sevgi olsun...Soframızaysa nasılsa gelir zaten bişeyler, içinde bal olmayan yemekler ama bal gibi yüzlerin yanıbaşında yenen yemekler...
Mantar yemeğimizin tarifine geçmek istiyorum.Öncelikle belirtmeliyim ki bu yemek için ölçü vermeyeceğim çünkü son derece kolay olan tarifi, kendi malzemelerinize göre uyarlayabilirsiniz.
Mantarların saplarını ayırın ve az yağda(tereyağ yada sıvıyağ) arkalı-önlü hafif renk alacak kadar kızartın. Bir taraftan da kıyma, yemeklik doğranmış soğan, salça, yeşil biber, domates, mantar sapları, tuz ve arzu ettiğiniz baharatları birlikte pişirin. Kızartmış olduğunuz mantarların içine bu karışımı doldurun ve üzerlerine bir dilim kaşar, domates ve biber dilimlerini kürdanla tutturun üst üste. Ve tepsiye dizerek fırına verin, kaşarlar hafif kızarana kadar pişirin. Sıcakken servis yapın. Yanına yapacağımız dereotlu bir pilav ve kaşık salatası çok hoş olur. Afiyet olsun...
6 Haziran 2007 Çarşamba
YALNIZCA SEV! GERİSİ KİMİN UMRUNDA!
4 Haziran 2007 Pazartesi
RÜYA MI GERÇEK Mİ?
1 Haziran 2007 Cuma
Çikolatalı minik toplarınızı şu şekilde hazırlıyorsunuz, öncelikle keklerinizi derin bir kaba ufalıyorsunuz ve üzerine biraz süt kreması ekliyorsunuz(marketlerde hazır paketlerde satılıyor, ama isterseniz evdeki çırpılmış süt kaymağını da kullanabilirsiniz), biraz karıştırıyor ve bir miktar da hindistan cevizi ekliyorsunuz(arzuya göre), oluşan bu karışım şekil verilebilecek kıvamda olmalı. Hazırlanan karışımdan ceviz büyüklüğünde parçalar kopararak, içlerini açıyor ve ceviz koyuyorsunuz. Top şekli vererek, buzdolabında 1 saat dinlendiriyorsunuz. Bu esnada arzu ettiğiniz miktarda sütlü çikolatayı benmari usulü eritiyorsunuz. Buzdolabından çıkartmış olduğunuz topları, iki çatal yardımıyla çikolataya bulayıp alüminyum folyo ile kaplamış olduğunuz tepsiye yerleştiriyor ve tekrar buzdolabına kaldırıyorsunuz.(isterseniz topların üzerine iri cevizler batırabilirsiniz) Donduğunda, servis edilmeye hazırdır tatlılarımız.
Ben alternatif olması için bir miktar hindistan cevizine biraz krema ve pudra şekeri ekledim ve topların içine bir miktar da bu karışımdan koydum. İnanın hindistan cevizli tatları sevenler için muhteşem bir ikram.
Afiyet olsun...
31 Mayıs 2007 Perşembe
AKŞAM SAATİ VE ÜÇ MÜTHİŞ LEZZET...
Önce sevgili eşimin hediyesi olan(sanırım kimse kendisine waffle makinesi hediye edildiği icin bu kadar sevinemez, resmen uçmuştum) yeni waffle makinemi denemeye karar verdim ve harika bir dondurmalı waffle yapmayı planladım. Öncelikle margarini(100-150 gr. kadar) eritip soğumaya bıraktım. Ardından un(1 su bardağı kadar) ve yarım çay kaşığı kabartma tozunu karıştırdım ve bir bardak süt ekledim. 2 yumurta, biraz süt, biraz şeker ve bir çimdik tuz ekleyip mikserle çırptım ve erimiş margarini ekledim. Oluşan hamur oldukça sıvı bir hamur. Hamuru yarım saat kadar dinlendirdim. Daha sonra makinenin kalıplarına hamuru kepçe ile dökerek 5 dakika kadar pişirdim. Toplam 6 adet waffle çıktı bu hamurdan. E bizde dün akşam kalabalık olduğumuz için bir adet waffleyi ortadan ikiye bölüp, arasına vanilyalı dondurma koydum ve diğer parçayı üzerine kapattım. Üzerine muz dilimleri koyarak, önceden hazırlamış ve soğutmuş olduğum hazır paketlerde satılan çikolatalı sosu kaşıkla gezdirdim, çilek dilimleri ve toz antep fıstığı ile süsledim.
Gelelim ikinci tarife; akşam yemeği için kızarmış soğan halkaları yapmayı düşünmüştüm. Daha önce sosa bulamadan yaptım ancak onlar yumuşak oldular. O nedenle maden suyu, un, tuz ve yumurta akını çırparak yaptığım sosa halka halka doğradığım soğanları bulayarak kızgın bol yağda kızartmayı denedim. İnanın müthiş oldular.
Bir diğer tarifimiz de blogcu arkadaşlardan birinden aldığım kolay su böreği idi. Bunun için de bir adet yufkayı ortadan ikiye bölüp, üzerine bir yumurta ve erimiş margarinden oluşan sosu sürüyor ve peynir koyuyoruz. Rulo şeklinde sarıyoruz ve gül böreği gibi şekil veriyoruz. Diğer yufkaları da(Ben toplam 3 yufka kullandım ve bir tepsi oldular) tek tek ikiye bölüp, aynı işlemi yapıp, ilk başta yaptığımız gül böreği şeklinin etrafına spiral şeklinde koyuyoruz. Daha sonra böreğin üzerine çıkacak kadar su dolduruyoruz tepsiye ve 10-15 dakika bekletiyoruz. Börek suyun bir miktarını içine çekiyor, kalan suyu süzüyoruz ve böreği büyükçe bir teflon tavaya aktarıyoruz. Arkalı önlü pişiriyoruz.
Evet sevgili dostlar, dün akşam yaptığım üç lezzet de birbirlerinden müthiş oldular. Sakın kendimi övdüğümü düşünmeyin çünkü evdekilerin tepkilerinden bahsediyorum. Ben hepsinden minicik bir lokma aldım sadece. Hele hele dondurmalı waffle konusundaki yorumları çok komikti. Yine pastane açıp, beni geceleri çalıştırmayı düşündüler.:)
MİNİK BİR PAYLAŞIM...
"Bankada bir hesap sahibi olduğunu düşün, hesabına her sabah $ 86.400 para yatırılıyor, fakat bu paranın hepsini akşama kadar harcamak zorundasın, ertesi güne transfer edilemez. Paranı kullansan da kullanmasan da hesap her akşam sıfırlanıyor. Ne yaparsın? Tabi ki hepsini harcamaya çalışırsın.
Hepimiz "zaman" adlı bu bankanın müşterileriyiz. Her sabah 86.400 saniyeye sahip oluyoruz, her akşam gün boyunca kullanmadığımız saniyelerimiz kadar zarara girmiş oluyoruz, yarına transfer edilemez. Her sabah hesabımız dolar, her akşam boşalır. Geri dönüş yok, saniyelerini ŞU AN`ı yaşayarak harca, en iyisi bunlarla iyi bir yatırım yap. Sağlık, mutluluk ve başarı için! Zaman kaçıyor. Her gün işinin en iyisini yap.
Bir senenin değerini anlamak için, sınıfta kalmış bir öğrenciye sor.
Bir ayın değerini anlamak için, 8 aylık bir bebek doğuran anneye sor.
Bir haftanın değerini anlamak için, haftalık dergi çıkaran bir editöre sor.
Bir saatin değerini anlamak için kavuşmayı bekleyen sevgililere sor.
Bir dakikanın değerini anlamak için trenini kaçıran yolcuya sor.
Bir saniyenin değerini anlamak için bir kazayı önleyemeyen sürücüye sor.
Bir saniyenin yüzde birinin değerini anlamak için olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan koşucuya sor.
Her anını değerlendir, her dakikanı çok özel biriyle paylaş. Unutma zaman hiç kimse için durmaz."
Ne kadar güzel bir yazı değil mi? Ve gerçekleri gözlerimizin önüne seriyor.
29 Mayıs 2007 Salı
YAĞMURLU BİR HAVA VE KESİŞEN İKİ ÇİZGİ DAHA...
Sevgili kuzenim Binnur, geçtiğimiz haftalarda evlendi ve daha dün balayından döndü. Öyle mutlu ki! Ben de Binnur'umun bir ömür boyu mutlu olmasını diliyorum. Biliyorum ki, onu şimdi tatlı bir telaş sardı. Malum, yeni ev, yeni insanlar, yeni hayatlara ortaklık ve şimdiye kadar alınan yalnız nefeslere bir ortak! Artık iki ayrı hayat değil, iki kişinin paylaştığı yalnızca bir hayat var. Yalnızca yastık değil paylaşılan. Bir dilim ekmektir, bir bardak sudur, bir nefestir paylaşılan, bir hayattır. Artık önemli olan paylaşmayı başarabilmektir, bundan zevk almaktır.
İnanın bana hayatı birbirine çekilmez kılmak öyle kolay ki... Oysa sabah birisi için uyanmak, aynaya bakmak, birisi için çorba pişirmek ve ayrı kalınan kısa zamanlarda özlemek...Onu nasıl mutlu edebileceğini düşünmek...Kısacası hayatı sevdiğin için güzelleştirmeye çalışmaktır zor olan.
Evlilik bir sanattır ve keşke herkes başarabilse. Her iki taraf da eşini nasıl mutlu edebileceğini düşünse, herşey ne kadar da kolay olurdu değil mi? Ancak artık hepimiz bencilleştik ve eşimizi değil, kendimizi nasıl mutlu edebileceğimizi düşünüyoruz. Keşke yıllar geçse de evliliğimizin üzerinden, tüm bencilliklerimizden, kinlerimizden sıyrılabilsek ve tüm arındırılmışlığımızla koşabilsek bir zamanlar çok sevdiğimiz insana. Yine hiç karşılık beklemeden bir nefeste "Seni seviyorum" diyebilsek!
Yalnızca aynı yastıkta kocaman değil, bir ömür boyu mutluluktan yaşaran gözlerle hayata bakman dileğiyle sevgili Binnur'um...Kesişen iki çizginin, tek bir çizgi olarak sonsuzluğa uzaması dileğiyle...
BİR TEŞEKKÜR...
İyi ki varsınız uzaklarda bir yerlerde varlıklarıyla beni mutlu eden insanlar...Binnur, Kader, Sinem ve tüm dostlar, sağolun varlığınız ve desteğiniz için...
25 Mayıs 2007 Cuma
Afiyet olsun...
24 Mayıs 2007 Perşembe
MUZLU RULO PASTA
Kreması için ise, 3 su bardağı süt, 3 kaşık nişasta, 6 kaşık şekeri karıştırarak pişiriyorsunuz ve soğuduğunda içine 1/4 margarin ve 1 paket vanilya ekleyerek mikserle kaymak kıvamına gelene kadar çırpıyorsunuz.
Fırından çıkartmış olduğunuz keki, ilk sıcaklığı çıktıktan sonra rulo olarak sarıyorsunuz. Daha sonra açıp içine kremanın birazını sürüyor ve muzu yerleştiriyorsunuz ve rulo olarak sarıyorsunuz. Kalan kremayı, rulonun her tarafına sürüyor ve isteğe göre hindistan cevizi yada toz fıstık ile süslüyorsunuz.
Afiyet olsun...
23 Mayıs 2007 Çarşamba
SEVDİKLERİMİZE SIKI SIKI SARILALIM...
Lütfen daha sıkı sarılalım sevdiklerimize.Sabah belki öperek, belki varlığını hissetmeden, belki de küserek ayrıldığımız insanları, akşam eve döndüğümüzde bulamayabiliriz yada içinde sevdiklerimizi yaşatan, kuş misali uğraşıp didinip kurduğumuz yuvamızın ışıkları akşam bizsiz yanabilir.İnanın bana dünya, söylendiği gibi üç günlük değil, daha da kısa. Dün, bugün... Yarın ise belirsiz...
Lütfen bir şeylerin değerini anlamak için kaybetmeyi beklemeyelim ve her nefesimiz için şükredelim...
22 Mayıs 2007 Salı
EVDEKİ HUZUR...
Tıpkı bir reklam filminde dediği gibi; "Evdeki huzur, zenginlik budur".
"Evlilik, inanmadığım halde içerisinde 17 seneyi bitirdiğim bir kurum
benim için. 17 senede (abartmıyorum) 40 çift arkadaşımın son verdiği
kurum ayni zamanda da...
Evliliğimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belki de kuruma inanmamaktan
geçiyor.
Evliliği toplumun dayattığı şekilde yasamamaktan. Nedir bu dayatmalar?
Erkeğin muhakkak kadından yasça büyük olması, eğitim seviyesinin
erkeğin lehine yada en azından eşit olması bunların sadece ikisi...
Olmaz, yürümez diyor toplum... Erkek yasça büyük olmalı ki, kadına "höt"
dediğinde oturmalı kadın. Yada yumuşatıyorlar; efendim kadın erkekten
önce çöktüğü için (hani doğum felan) küçük olmalıymış yası. Eğitimde de
böyle. Kadının çok okumuşu bilmiş olurmuş, evde kalmakmış layiki....
EŞİM BENDEN 2 YAS BÜYÜK; ne "höt" dememe gerek kaldı 17 senede, ne de benden
önce çöktü. Yıllar içinde ben yaslandıkça o gençleşti, "oo Can
bey kapmışınız çıtırı" esprilerine muhattap dahi oldum.
EŞİM 3 ÜNİVERSİTE BİTİRDİ; ben bir taneyi 9 senede bitirdim. Ne o bana
bilmişlik tasladı, ne ben ona ezik baktım...
Kulağa gelen müzik tekse de, onu oluşturan notalar farklıdır der Halil
Cibran...
Bunu unutmadık biz. Ben konuşurken o dinledi, Ben dinlerken o konuştu
17 sene.
O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o "haklisin bitanem..." dedik, öfke
bitip fırtına durulduğunda "ama bi de böyle düşün" de dedik fikrimizi
savunurken.
Farklı insanlar olarak görmedik birbirimizi, ayni amaç için savaşan
neferlerdik bu hayatta. Hala bilmedik ne kadar para kazandığımızı,
ortak cüzdanımızdan gerektiği kadar aldık.
Ne kadar çalarsa çalsın masanın üstünde telefon, kim bu saatte arayan
karşı cins diye sorgulamadık da ama... Sevginin en büyük dostuydu
bizim için "güven"... Ve güvenin ardına saklanmış bir "saygı" vardı
daima... Ne kavgalar, ne badireler atlattık 17 senede...
Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman yasayacaktık...
Öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamın dışında yattım bi
gece, misafir odasında... Gece yarısı kapı açıldı, esim "ne yapiyosun
burda?"
diye sordu kapının eşiğinden, "uyuyorum" dedim buz gibi bi sesle...
Gitti, gelmesi 1 dakikasını almıştı elinde yastıkla... "kay yana" dedi
daracık yatakta. "ne yapiyosun?" dediğimde "benim yerim senin yanın,
sen gelmezsen ben gelirim" dedi... Anladım ki o gece, en uzun kavgamız
yat saatine kadar sürecek...
Ve bence doğrusu da bu... Özen gösterdik o günden sonra, evin her
yerinde kavga ettik, yatak odamız hariç..
Kırsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadık birbirimize...
Toplum kurallarıyla oynasaydık bu oyunu belki de 41 inci çift
olacaktık o listede...
Ama oyunun kurallarını biz koyduk... Nede olsa bizim oyunumuzdu,
oynanan...
Evlilik; hesapsız içine dalınması gereken bir oyun bence...
Topluma kulaklarını tıkayarak hem de... Ne benim, ne de bizim
sözlerimizle...
Sadece gönlünüzden geçtiğince...
Dedigi gibi Ataol Behramoglu' nun; "...Yasadıklarımdan öğrendiğim bir
şey var: Yasadın mi büyük yasayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene
karışırcasına. Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır.
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana..." "
CAN DÜNDAR
KALBURABASTI TATLISI
Yapımına gelince, hamur için gerekli malzemeler karıştırılarak yoğurulur ve hamurdan cevizden biraz büyük parçalar alınarak içlerine ceviz konur, poğaça şeklinde kapatılır. Üst tarafları, rendeniz yüzüne hafif bastırılarak şekil verilir. (Eğer hamurunuz rendeye yapışıyorsa, rendeyi biraz yağlamanızda fayda var.)(Gülşen ablam, çatalla delikler açarak şekil vermişti.) Isınmış olan fırında pişirilen tatlılar sıcakken üzerine soğuk şerbet dökülür.Ya da soğuk tatlıların üzerine sıcak şerbet dökebilirsiniz. Aslında tamamen size bağlı, nasıl kolayınıza gelirse o şekilde yapabilirsiniz.
Oldukça lezzetli bir tatlı. Umarım beğenirsiniz sevgili dostlar...
21 Mayıs 2007 Pazartesi
BİR BAŞKADIR MEMLEKET...
Benim eşim tam bir Aydın fanatiği. Ona göre oranın her şeyi lezzetli, her şeyi güzel.Ben de onun memleket özlemini biraz da olsun hafifletmek için elimden geleni yapıyorum. En azından özlediği tatları yapmaya gayret ediyorum.Çünkü çok iyi öğrendim ki, memleket başka bir şeydir, sokağa çıktığında tanıdığın insanları görmek, aynı dili konuştuğun(tabi bir de aydınca vardır ki, çok iyi konuşanların yanında ben hiç bir şey anlamam, ama çok tatlı bir ağızdır), benzer geçmişlere sahip olduğun insanları görmek başka şeydir...
Üstelik memleketlerimizden bizi koparan şartlar, altın kafese de koymuyorlar. Kısacası bir başkadır memleket de memleket sevdası da...
Ne güzel değil mi çocuk olmak... Bir çok insanın tatil için beklediği, kiminin kavrulacağı günler olarak düşündüğü yada kimimizin gelip geçmesi umrumuzda bile olmayan yaz mevsimi, beş yaşında bir çocuğun düşlerinde "kelebekli günler" olarak yerini buluyor... Bu tabir, nedendir bilmem, beni mutlu etti, bir başka bakmaya başladım mevsimlere. Sanırım biz büyükler, bir sürü gereksiz ayrıntılarla canımızı sıkmaya çalışırken, yaşamımızdaki böyle güzel "kelebekli günler"i atlıyoruz.
17 Mayıs 2007 Perşembe
CANIN SESİNİ DUYMAK...TAA UZAKLARDAN...
Bir de kısa bir süre de olsa, benim askerlik yaptığım dönem olarak adlandırdığım antep günlerim var.Onlar benim yaşarken sıkıntılı, ama geriye dönüp baktığımda buruk sevinçleri içinde barındıran, hatta özlediğim günlerimdi. Hiç kimseye nasip olmayacak sağlam, adam gibi dostluklar edindim o kayıp şehirde.Var dır ya hani biz üç kişiydik söylemleri. Biz de bir elin parmaklarını geçmeyecek kadardık oraya gittiğimizde. Ama öyle bir tutunduk ki birbirimize yıllanmış ağaçların kökleri nasıl tutunursa toprağa öyle tutunduk birbirimize.Bir de hüseyinimiz vardı o yabancı toprakların insanı, en insanı.Misafir etti bizi aylarca sorgulamadan nerden geldiğimizi, nereye gittiğimizi. Açtı bize kocaman yüreğini. Ve ortak oldu memleket özlemlerimize, kendimizi arayışımıza...
Düşünüyorum şimdi o günleri... Ve içimde bir sızı ile özlüyorum sevgili dostlarımı... Ne güzeldik biz sevgili dostlar...Kısa süreye ne büyük dostluklar ve sevgiler sığdırdık...
EN GÜZELİ...
Dün akşam eşimin yoğun tatlı krizlerine cevap bulmak amacıyla kolları sıvadım. Bişeyler yapmalıydım ama kolay ve lezzetli olmalıydı. Çünkü televizyonun karşısında sevdiğim insanlar yanımdayken öldürdüğüm vakitleri, bazen seviyorum.
Tatlı krizlerinin en acil çözümü olan(bence) çikolatalı kek yapmaya karar verdim. Hemen başladım ama sanırım hamur biraz bereketli oldu. Çünkü iki yumurtadan, iki kalıp kek çıktı. Ama kalıpların biri baton, diğeri de tart kalıbı. Ne alaka diyebilirsiniz ama malum, yeni evin tüm eksiklikleri tamamlanamadı.
2 yumurta ve 1 bardak şekeri çırpıp, içine 1 su bardağına yakın erimiş margarin ekledim, ardından 1 su bardağına yakın süt ekleyerek tahta kaşıkla karıştırdım. Bir miktar un,kakao, kabartma tozu ve biraz damla çikolatayı da ekledikten sonra oldukça fazla olan hamuru(benim kalıbım için) ikiye bölüp, kalıplara paylaştırdım ve ısınmış olan fırına verdim. Baton kalıpta pişen kekin üzerine, çıktıktan sonra biraz süt gezdirdim. Eşim diğer keki(tart kalıbındaki) gördü ve biraz daha ıslak bişeyler istediğini söyledi. Ben de ona sürpriz yapmak istedim ve hemen çikolatalı sos pişirdim(hazır paketlerde satılanlardan). Dilimleyerek üzerine sos gezdirdim ve toz fıstık ile süsledim.
Eşim ve Coşkun'un tepkilerini görmenizi isterdim. Pastane açarak beni çalıştırmaya karar verdiler.:)
16 Mayıs 2007 Çarşamba
ISINMA TURLARI...
MERHABA...
Paylaşmayı çok seviyorum ve paylaşmak istediğim o kadar çok şey var ki! Ve bunların hepsini, her zaman en keyifli muhabbetlerin yapıldığı mutfağımda paylaşacağız. Tabi ki bunun yanında güzel lezzetleri de paylaşacağız...